İlksöz

Nefes alabiliyorum… insanoğlu dahil her canlının en birincil göstergesi, ruhunun hala bu hayatta olduğunun …

Ancak nefes verebiliyorum dediğimi hemen hiç duymadım, ne kendi kendime söylediğimi , ne de çevremdeki bir yakınıma… hatta bedenime giren çıkan nefeslerin bu kadar farkında olmadan, bedenime bu kadar uzak yaşadığıma ben bile inanamadım… nefesi alıp vermenin, orada olduğunu bilmenin başka bir bilgeliği varmış… ruhumun hala bu dünyada olduğunun göstergesi … hatta büyük asana anlamına gelen bir söz var, çok sevdiğim bir yin yoga hocamdan yakın zamanda öğrendiğim… sırt üstü yerde şavasana hareketine geçerken, tüm bedenimizin nefesimiz dahil kendi içine dönüp derinleştiği, tamamen kendimizi yer çekimine bıraktığımız, avuç içlerimizi zemine çevirip, varlığımızı pekiştirdiğimiz… bedenimizi ayak ucundan başımızın en tepesine kadar hissedebildiğimiz..

Her gün bedenimde atan kalbim, bedene girip çıkan nefesim… sadece almadığım ama aynı zamanda verdiğim , sadece vermediğim ama aynı zamanda aldığım. O da bir alma verme dengesi içinde.. her şey gibi, önce kendimize almak sonra vermek için..

İşte şimdi rahat bir oturuşa gelin diye başlayan yoga seanslarım gibi, önce kendime alıp, sonra çevreme vermekle başlayan serüvenim…

Yaklaşık 18 yıllık kurumsal teknoloji hayatımın getirdiği hayat tecrübesi ve profesyonel edinimler, üretken ve bağlı hisseden ,  büyük resmin bir parçası olan bir çalışan, sesi duyulan, üreten , yüksek performansı ekip içinde motive eden, ben değil biz diyen bir liderin , yöneticinin katkılarını önemli ölçüden özümseten, ortak hedefe yürüten motivasyonun paha biçilemez önemini gösteren sayısız tecrübe ile dolu.. içinde alma verme dengesinin olduğu her şey gibi, bu dengenin kurulu olduğu tecrübelerin ne kadar değerli olduğunu anlamak da içinden geçilmesi farz olan bir birikim ile mümkün ancak.

İşte nefes gibi, sadece almadığım ama verdiğim , sadece vermediğim ama aldığım o ben dikkatimi versem de vermesem de orada olan, şimdi bir nefes alayım, dur şimdi bir de şu nefesi vereyim ondan sonra devam edeyim demeden, düşünmeme, yapmak için herhangi bir aksiyona ihtiyacım olmayan kendiliğinden var olup devam edecek kadar akıllı organik bir zeka her an her saniye ben onunla olsam da olmasam da benimle beraber var oluyor, benden bağımsız ama derinlerde bir yerlerde o kadar bağlı…

Nefesimi hissetmek ve nefesim kadar beni bugünlere getiren taşıyan bedenimin her bir uzvunu, her bir parçasını hissetmek, ayağım’ ucundaki tırnaklarım, onların yer ile teması, gözlerim: yaşlara boğulunca daha bir derin bakan, en uzaktaki sesi en yakındakinden ayırt eden  kulağım, bedenimi taşıyan iskelet sistemim, tat alan dilim, öpmeyi bilen dudaklarım, utanınca kızaran yanaklarım, vücudumdaki stresi kendine dert eden kalçalarım, beni besleyen ellerim, yavrumu, sevdiceklerimi saran kollarım, beynimi koruyan kafatasım, tüm kimliğime anlam katan başımı kollayan saçlarım, yavruma kendini barınak eden özenle gözettiğim rahmim, sütle dolup taşacağı zamanı özenle seçen annelik sembolü değerim, hepsini özenle sarıp sarmalayan, en değerli organım, derim…

Hep vardılar, hep varlar…

Benim için, sizin için… ve var olmalarının da çok büyük önemi ve değeri var…

Kim olduğumuzu konuşurken, ben kimim sorusuna verilen cevaplar hep yapmakta olduğumuz yapma halimizin ürünleri, mesleklerimiz, ürettiklerimiz ki  gerçek anlamda kim olduğumuzu bilerek yaptığımızda çok ama çok değerli… peki ya gerçekten ben kimim sorusuna olma halinden cevap versek , üst kimlikten de değil de, o en derindeki kimlikten… işte benim için her şey bu ben kimim sorusuna iki dakika boyunca ilk kez cevap vermeye başladığım o anlarda başladı…

Gestalt ekollü koçluk çalışmalarımın başlangıcı olan bu an, beni getirdiği bu noktada ve taşımaya devam ettiği minnet duyduğum yolculukta önce kendime alıp, kendimle çalışmamın,  sonra kendime aldığımı, aileme, yakın çevreme, ve oradan çemberi genişletip daha geniş bir kitleye, insana, insan topluluklarına, tekrar kabile yaklaşımıyla bir araya gelmesini dilediğim nice gruplara değsin istedim. Pırıltılı tozu kalsın, köküne insin, ağaç misali, derinden yerin altından tüm diğer ağaç ve bitki topluluklarına ulaşsın misali, insana değsin, insan olmayı hatırlasın o eşsiz organik zeka.. baştan başlasın, evine geri dönsün, sığınağını baştan aşağı tekrar gözden geçirsin, sığınağından başını dışarı uzattığında sahici kırılgan ama bir o kadar tıpkı benim gibi cesur atsın kalbi  diye new self’ine ulaşsın ve bir daha onu hiç bırakmasın, kendiyle beraber ileri taşısın diye çıktı New Self Institute, yine taa kalbimin en derininden, organik bedenimden, tekrar bulduğu ve bir daha hiç bırakmamak üzere tuttuğu merak ve yaratıcılığın beslediği zihnimden…

Aksiyon alınmamış farkındalık pişmanlıktır der Gestalt öğretisi….

O zaman nefesi aldığın gibi nasıl verdiğini de fark etmek istiyorsan, sadık yarin bedenine sahip çıkmak istiyorsan, kalbinden geçeni tüm açıklığıyla dile getirmek istiyorsan, merakla bulduğunu, yaratıcılığınla taçlandırmaksa hayalin, hayalin balonlara asılı renk renk ise kalbinde, o başlangıç zihnine dönmek ise arzun, emelin:  sonsuz ihtimaller denizinin kıyısında bekliyor seni bugünün ve geleceğin… sadece takip et “ new self “okunu”

Kalpten sevgi, cesaret, şefkat ve umutla…

Esra Uras Bilgin

2 thoughts on “İlksöz”

  1. Daha nice guzellikler yazman, aktarman ve kesfetmeye vesile olman dilegiyle canim dostum… Harika basladigin yolun, isiklarla ve her durakta sayisiz, essiz paylasimlarla dolu olsun… ❤️

Selin Sagdic için bir cevap yazın Yanıtı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir